30 Aralık 2007 Pazar

Kuşların özellikleri

Kuşları incelediğimizde, vücutlarının tüm özelliklerinin uçuş için özel olarak tasarlandığını görürüz. Öz kütlenin düşürülmesi ve böylece ağırlığın azaltılması için kemiklerin içi boş olarak yaratılmış ve vücuda hava keseleri yerleştirilmiştir. Dışkının katı olmayıp yarı sıvı olması vücutta gereksiz su tutulmasını ve böylece ağırlığın artmasını engeller. Tüyler de hacimlerine karşılık son derece hafif yapılardır.
Kuşlardaki bu özel yapılarını sırayla inceleyelim.
1- İskelet
Kuş kemiklerinin içi boş olmasına rağmen, iskelet, hayvanın sahip olduğu kuvvete oranla fazlasıyla güçlüdür. Örneğin 18 cm. uzunluğundaki kocabaş kuşu, bir zeytin çekirdeğini kırmak için gagasıyla ona 68,5 kg.lık bir basınç uygulayabilir. Kara canlılarınınkinden daha "derli-toplu" bir yapıya sahip olan kuş iskeletinde omuz, kalça ve göğüs kemerleri birbirine kaynaşmış bir şekilde birleşiktir. Bu yaratılış kuşa daha sağlam bir yapı kazandırmaktadır. İskeletin bir başka özelliği, başta belirttiğimiz gibi diğer bütün omurgalı canlıların iskeletinden hafif olmasıdır. Örneğin bir güvercinin iskeleti, hayvanın vücut ağırlığının toplamının sadece % 4.4'ünü oluşturmaktadır. Bir Fregat kuşunun kemiklerinin toplamı ise 118 gr gelmektedir ve bu miktar, hayvanın tüylerinin toplam ağırlığından daha azdır.
Kuş kemikleri çok hafif ve sağlamdır. Bunun en büyük nedeniyse, içlerinin boş oluşudur. Boş kısımlaırn içinde hava bulunur. Kmeikler iç kısımda eğik desteklerle sağlamlaştırılmıştır. Modern uçaklaırn kanatları da, kuş kemiklerinden ilham alınarak içleri boş şekilde tasarlanmaktadır.
2- Solunum Sistemi
Kara canlılarıyla kuşların solunum sistemleri de birbirlerinden tamamen farklı prensiplerle çalışır. Bunun sebebi kuşların oksijen ihtiyacının kara canlılarına göre çok daha fazla olmasıdır. Örneğin, bir kolibri kuşunun oksijen ihtiyacı bir insanınkinin neredeyse 20 katıdır. Dolayısıyla, bir kara canlısının akciğeri, kuşun ihtiyacı olan yeterli oksijeni sağlayamaz. Bu nedenle, kuşların akciğerleri çok farklı bir yapıyla yaratılmıştır.
Kara canlılarının akciğerleri "çift yönlü" bir yapıya sahiptir: Nefes alma sırasında, hava akciğerdeki dallanmış kanallar boyunca ilerler ve küçük hava keseciklerinde son bulur. Oksijen-karbondioksit alışverişi burada gerçekleştirilir. Ancak daha sonra, kullanılmış olan bu hava, tam ters yönde hareket eder ve geldiği yolu izleyerek akciğerden çıkar, ana bronş yoluyla da dışarı atılır.
Kuşlara özel akciğer
Kuşlar, sözde ataları olan sürüngenlerdne çok farklı bir anatomiye sahiptir . Kuş akciğerleri, kara canlılarına tamamen ters bir biçimde işler. Kara canlıları havayı aynı nefes borusundan alır ve verir. Kuşlarda ise hava akciğere ön taraftan girerken arka taraftan dışarı verilir. Uçuş sırasında çok yüksek miktarda oksijene ihtiyaç duyan kuşlara böyle özel bir "tasarım" yapılmıştır. Böyle bir yapının sürüngen akciğerlerinden evrimleşerek ortaya çıkması imkansızdır.
Kuşlarda ise hava akciğer kanalı boyunca "tek yönlü" hareket eder. Akciğerlerin giriş ve çıkış kanalları birbirlerinden farklıdır ve hava daimi olarak akciğer içinde tek yönlü olarak akar. Böylece kuş, havadaki oksijeni kesintisiz olarak alabilir. Böylece kuşun yüksek enerji ihtiyacı karşılanmış olur. Bu durumu konunun uzmanı H.R.Duncker şöyle ifade eder:
"Kuşlarda ana bronş, akciğer dokusunu oluşturan tüplere ayrılır. Parabronşi diye adlandırılan bu tüpler sonunda tekrar birleşerek, havanın akciğerler boyunca tek bir yönde devamlı akımını sağlayacak sistemi meydana getirirler... Kuşlardaki akciğerlerin yapısı ve genel solunum sisteminin çalışması tümüyle kendine özgüdür. Kuşlardaki bu "avien" sistemi başka hiçbir omurgalı akciğerinde bulunmaz. Bu sistem bütün kuş türlerinde aynıdır."
Ünlü bir biyokimyacı olan Michael Denton bir yazısında bu kadar mükemmel bir sistemin kademeli evrimle oluşamayacağını şöyle açıklar:
Kuş akciğerlerinin çevresinde hava kesecikleri bulunur. Hava, önce bu keseciklerde toplanır sonrada düzenli olarak akciğerin içine pompalanır böylece kuşların yüksek oksijen gereksinimi de karşılanmış olur.
"Böyle tamamen değişik bir solunum sisteminin, azar azar küçük değişiklerle standart omurgalı dizaynından evrimleşmiş olduğu iddiası, düşünülmeden ortaya atılmış bir tezdir. Solunum faaliyetinin bu evrim süresince hiç aksamadan korunması, organizmanın hayatını sürdürmesi için gereklidir. En küçük bir eksik fonksiyon ölümle sonuçlanacaktır. Kuş akciğeri de, içinde dallanmış olan parabronşlar ve bu parabronşlara hava sağlanmasını garanti eden hava kesesi sistemi ile birlikte en üst düzeyde gelişmiş olana kadar ve beraberce, iç içe geçmiş mükemmel bir şekilde işlevini yapana kadar, bir solunum organı olarak görev yapamaz."
Kısacası, kara tipi akciğerden hava tipi akciğere geçiş, ara geçiş safhasında bulunan bir akciğerin hiçbir işlevselliğinin olmaması sebebiyle mümkün değildir. Akciğeri çalışmayan bir canlı ise birkaç dakikadan fazla yaşayamaz. Çünkü mutasyonların kendisini tesadüfen kurtarmalarını bekleyecek milyonlarca yılı yoktur.
Kuş akciğerinin bu benzersiz yapısı, uçuş için gerekli olan yüksek miktarda oksijen ihtiyacını karşılamaya yönelik, çok mükemmel bir yaratılışın varlığını göstermektedir. Yalnızca kuşlara özgü bu anatominin bilinçsiz mutasyonların amaçsız bir sonucu olamayacağını görmek için, biraz sağduyu yeterlidir. Açıktır ki kuş akciğeri, canlıların Allah tarafından yaratıldıklarının sayısız delilinden sadece biridir.
3-Denge Sistemi
Allah tüm canlılar gibi kuşları da kusursuz bir biçimde yaratmıştır. Bu gerçek, her detayda kendini belli eder. Kuşların vücutları uçuştaki muhtemel bir dengesizliği engellemek için özel bir yaratılışla var edilmiştir. Hayvanın uçuş sırasında öne doğru eğikleşmesini engellemek için, kafası özel olarak hafif kılınmıştır: Ortalama bir kuşun kafasının ağırlığı, vücut ağırlığının yalnızca %1' ini oluşturur.
Tüylerin aerodinamik yapısı da kuşların denge sistemindeki önemli bir özelliktir. Özellikle kanat ve kuyruk bölgelerindeki tüyler, kuşa çok etkili bir denge sistemi sağlar.
Bu özellikler, bir doğanın (falcon pereginus) saatte 384 km. hızla avına dalarken, hiçbir şekilde dengesini yitirmemesini sağlar.
4- Güç ve Enerji Problemi
Bir olaylar zinciri şeklinde ortaya çıkan her bir süreç, ister biyoloji, ister kimya veya fizik bilimlerini ilgilendirsin, "enerjinin korunumu prensibi"ne uygun olarak gelişir. Bunu özetle "belli bir işin yapılabilmesi için belirlenmiş miktarda enerji gereklidir" şeklinde de anlatabiliriz.
Enerjinin korunumu prensibinin çarpıcı bir örneğini, kuşların uçuşunu gözlemlediğinizde bulabilirsiniz. Göçmen kuşların, uçuşa başlamadan önce, yolculuklarını tamamlamalarını sağlayacak miktarda enerji depolamaları şarttır. Buna karşın, uçmanın bir diğer şartı da mümkün olduğunca hafif olabilmektir. Uçabilmek için, bedeli ne olursa olsun fazla kilolardan kaçınılmalıdır. Bu arada yakıtın da mümkün olduğunca verimli olması şarttır. Yani yakıt minimum ağırlıkta tutulurken, verdiği enerjinin maksimum olması gereklidir. Bunların hepsi kuşlar için çözümlenmiş olması gereken problemlerdir.
İlk adım en ekonomik uçuş hızının tespit edilmesidir. Eğer kuş çok yavaş uçacak olsa, havada asılı kalması için çok enerji sarf etmesi gerekecektir. Çok hızlı uçacak olsa, bu sefer de meydana gelen hava direncini aşmak için çok yakıt tüketmesi gerekecektir. Bu durumda yakıtın en az tüketilmesi için ideal değerde bir uçuş hızının gerektiğini görürüz. Bu arada şunu da hatırlatmak gerekir ki, iskeletlerinin ve kanatlarının aerodinamik yapılarındaki farklılar nedeniyle her kuş için farklı bir ideal hız geçerlidir.
Bu enerji sorununu altın yağmur kuşu (Pluvialis dominica fulva) üzerinde inceleyelim: Bu kuş, kışı geçirmek için her yıl Alaska'dan Hawaii'ye göç eder. Durmaksızın yaptığı uçuşu sırasında rotası üzerinde hiç ada bulunmaz. Dolayısıyla kuşun uzun yolculuğu sırasında hiçbir dinlenme imkanı yoktur. Varış, başlangıç noktasından 4000 km uzaktadır ve bu mesafe aralıksız yaklaşık 250 bin kanat çırpışını gerektirir. Yolculuğun tümü 88 saaten fazla sürer.
Kuşun yolculuğa başlarken ağırlığı 200 gramdır. Bunun 70 gramı, yolda yakıt olarak kullanılacak yağlardan oluşur. Ancak kuş bilimciler, bir altın yağmur kuşunun bir saat uçmak için harcadığı enerjiyi tespit etmiş ve kuşun 88 saatlik uçuş için en az 82 gram yakıt harcayacağı sonucuna varmışlardır. Yani kuşun 12 gramlık bir açığı vardır ve hesaplara göre Hawai'ye varmadan yüzlerce kilometre önce enerjisinin bitmesi ve denize düşmesi gerekmektedir.
Ama bu hesaba rağmen altın yağmur kuşları hiçbir zaman denize düşmez ve her sene başarıyla Hawai'ye ulaşır.
Peki bu canlıların sırrı nedir?
Bu kuşları yaratan Allah, onlara uçuşlarını kolaylaştıracak ve verimlileştirecek bir yöntem ilham etmiştir. Kuşlar gelişigüzel bir şekilde değil, sürü halinde uçar. Uçarken de hepsi belirli bir sıraya girer ve havada bir "V" şekli oluşturur. Bu V şekli, karşılaştıkları hava direncini azaltır. Bu uçuş düzeni o kadar etkilidir ki, kuşlar bu sayede yaklaşık % 23'lük bir enerji tasarrufu sağlar. Bu şekilde, yere indiklerinde fazladan 6-7 gram daha yağları kalmış olur. Bu artan yağ ise gereksiz değildir; rüzgarların ters yönden esmesi durumunda kullanılacak yedek yakıttır.
Bu olağanüstü durum karşısında şu soruları sormak gerekir:
Uçuş için ne kadar yağ gerektiğini kuş nereden bilir?
Bu kadar yağı tam yolculuk öncesi nasıl ayarlayabilir?
Uçuş mesafesini ve tam olarak ne kadar yakıt tüketileceğini nasıl hesaplar?
Kuş Hawai'nin Alaska'dan daha iyi koşullarda olduğunu nereden bilir?
Kuşların bu bilgilere ulaşmaları, bunlara uygun hesaplar yapmaları ve bu hesaplara uygun toplu uçuşlar gerçekleştirmeleri imkansızdır. Bu ise, yaptıkları işlerin gerçekte kuşlara "ilham edildiğini", bu canlıların üstün bir güç tarafından yönlendirildiklerini gösterir. Nitekim Kuran'da "dizi dizi uçan kuşlar"a dikkat çekilmekte ve bu canlıların Allah'ın kendilerine ilham ettiği bir bilince sahip oldukları haber verilmektedir:
Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (Nur Suresi, 41)
Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir. (Mülk Suresi, 19)
Serçenin kalbi dakikada 460 defa çarpar vücut sıcaklığı ise 42 derecedir. Bir kara omurgalısına ölüm getirecek olan bu vücut ısısı, gücü arttıran bir etken olarak kuşlar için hayati önem taşır. Kuşların uçuş sırasında ihtiyaç duydukları büyük enerji, bu hızlı metabolizma sayesinde karşılanmaktadır.
Yolu nasıl buluyorlar?
Uçmak çok fazla güç gerektirir. Bu nedenle kuşlar, vücut kütlelerine oranla en fazla kas dokusuna sahip canlılardır. Metabolizmaları da kasların harcadığı güçle doğru orantıda ayarlanmıştır. Bir canlının metabolik hızı, ısıdaki 10 derecelik bir artışla ortalama iki katına çıkar. Bir serçenin 42 derecelik, bir ardıç kuşunun 43.5 derecelik vücut sıcaklıkları ise, metobolizmalarının ne kadar hızlı çalıştığını gösterir. Bir kara omurgalısına ancak ölüm getirecek olan bu vücut ısısı, enerji tüketimini ve böylece gücü artıran bir etken olarak, kuşlar için hayati önem taşır.
Kuşlar bu derece fazla enerji sarf ettikleri için, yedikleri besinleri de çok iyi biçimde sindirecek bir yapıya sahiptir. Kuşların sindirim sistemi, alınan besinin en verimli şekilde değerlendirilmesini sağlar. Örneğin büyümekte olan yavru leylek, yediği 3 kg. besinle 1 kg. ağırlık kazanır. Bu oran, aynı besinlerle beslenen memelilerde 10 kg.'a karşılık 1 kg. ağırlıktır. Kuşların dolaşım sistemi de, yine yüksek enerji ihtiyacına uygun olarak yaratılmıştır. İnsanın kalbi dakikada ortalama 78 kere çarparken, bu sayı serçede 460, sinek kuşunda 615'tir. Aktif uçma çok yüksek bir enerji gerektirdiği için, kan dolaşımı da kara canlılarına göre çok daha hızlı gerçekleşmektedir. Bu yüksek metabolik hız ve enerji sarfiyatı için gerekli olan oksijen, özel "hava tipi" akciğerler aracılığıyla vücuda alınır.
Kuşlar bu denli yüksek enerji harcarlar, ama bu enerjiyi de çok yüksek verimle kullanır. Kara canlılarıyla karşılaştırıldığında, enerji sarfiyatları kadar verimlilikleri de çok yüksektir. Örneğin göç sırasında bir kırlangıç her kilometre 2.5 kilokalori harcarken, bu küçük bir memelide 41 kilokaloridir.
Kuşları kara canlılarından ayıran bu özelliklerin hiçbiri mutasyonlarla ortaya çıkamaz. Eğer rastgele mutasyonlarla bu özelliklerden herhangi birisinin meydana geldiği farz edilse bile -ki bu imkansızdır- bu özellik dahi tek başına hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Uçmak için gerekli olan yüksek miktarda enerjiyi sağlayan metabolizmanın oluşması, hava tipi bir akciğer olmaksızın hiçbir işe yaramayacak, aksine yetersiz oksijen alımından dolayı canlının boğularak ölmesine yol açacaktır. Öncelikle hava tipi akciğerin oluşması durumunda ise, canlı gereğinden çok daha fazla oksijen alacak ve bunun sonucunda zarar görecektir. Bir başka imkansızlık iskelet yapısından kaynaklanır: Kuş, bir şekilde hava tipi bir akciğere ve metabolik adaptasyonlara sahip olsa bile, yine de havalanamayacaktır. Zira canlı ne kadar güçlü olursa olsun, bir kara canlısının ağır ve nispeten ayrık iskelet yapısıyla havalanması mümkün değildir. Kanatların oluşması ise, başta da değindiğimiz gibi, apayrı ve yine kusursuz bir "tasarım" gerektirir.
Tüm bunlar bizi tek bir sonuca ulaştırır: Kuşların kökenini, tesadüfi bir gelişimle ve dolayısıyla evrim teorisiyle açıklamak imkansızdır. Yeryüzündeki binlerce farklı kuş türü, bugün kuşların sahip olduğu tüm bedensel özelliklere sahip olarak "bir anda" var olmuştur. Bir diğer deyişle, Allah tarafından ayrı ayrı yaratılmıştır.

Kuşların üreme dönemleri

Üreme öncesi dönemde, kuşlar doğal bitki östrojeni içeren yemlerle beslenmelidir. Soya fasulyesi ürünleri, keten tohumu (flaxseed) ve baklagiller (legumes) bu maddeler için iyi birer kaynaktır.
Üreme döneminde karışık yeme %10 oranında keten tohumu katılmalıdır. Keten tohumu ayrıca tüy dökme döneminde de kullanılabilir çünkü tüy kalitesini ve parlaklığını artırıcı etkiye sahiptir. Bunlara ek olarak, haftada en az bir kere probiyotik besinler kuşlara verilmelidir. Böylece kuşların enfeksiyonlara karşı direnci artırılmış olacaktır.
Üreme döneminde her bir kuşun düzenli olarak gözlemlenmesi; ağırlık, hareketlilik ve gelişmelerinin takip edilmesi oldukça önem taşır. Örneğin, dişi kuş çok hareketliyse, karbonhidratlar azaltılıp bunun yerine daha fazla kolza tohumu(rape seed) verilebilir. Eğer dişi kuş zayıfsa, yüksek kalori içeren yağlı tohumlar, kurutulmuş yulaf ezmesi, ekmek gibi besinler verilmelidir. Aynı zamanda yumurtalı besinler kesilmelidir. Bu sayede yüksek protein-düşük karbonhidrat şeklindeki beslenme engellenmiş olur.
Kuşların size verdiği tepkileri de takip etmek gerekir. Siz oradayken yem yemeyen dişi bir kuşunuz olduğunu düşünün. Böyle bir kuş, üreme döneminde fazlasıyla sıkıntıya yol açabilir. Bu durumda, kuşun bulunduğu kafes yüksekçe bir yere asılmalı, sabahları beslenme sırasında kafesin yakınına gidilip kuşla konuşulmalıdır. Bir süre sonra kuşun bu ilgiye karşılık verdiği görülecektir.
Sağlıklı kuşlar yetiştirilmek isteniyorsa, kuşlara sürekli olarak temiz ve taze su verilmelidir. Suyun içinde kurşun, dezenfektan veya alg öldürücü gibi zehirli maddelerin bulunmamasına dikkat edilmelidir. Ayrıca bahçe hortumu, PVC borular veya su tanklarından su alınmamalıdır. Buralardan alınan suların yüksek miktarda bakteri içerebileceği unutulmamalıdır. En iyisi, musluk açılıp bir süre su aktıktan sonra gelen suyu kullanmak olacaktır.
Eşleşmeye Hazırlamak
Erkek kuşun eşeysel aktivitesini düzenlemenin en etkin yolu gün uzunluğudur. Birkaç ay boyunca 10 saat aydınlıkta tutulan erkek kuş, sonrasında daha çok aydınlığa geçince, eşeysel hormonlarında ani bir yükseliş olur. Bunun hemen sonrasında ise, sperm üretiminde artış gözlenir.
Üreme döneminde en az 14 saat aydınlık sağlanmalıdır. 15 saat aydınlıkta oldukça iyi sonuçlar alındığı gözlemlenmiştir.çıkmaktadır. En iyi yöntem, gün uzunluğunu gittikçe artırmaktır. Örneğin, üreme dönemine doğru, her hafta sabahları, ışığı 30’ar dakika daha erken açıp normal gün batımıyla kararmaya bırakarak git gide 15 saate doğru aydınlanma artırılabilir.(Örnek: Bir hafta boyunca ışık 08:00’de açılıyorsa, ertesi hafta boyunca 07:30’da, sonraki hafta boyunca 07:00’de açılmalıdır.)
Elli gün boyunca giderek artan günışığına maruz kalan kuşların ışığa olan duyarlılıkları oldukça azalacaktır. Günışığı uzunluğunu ayarlamanın diğer bir yöntemi de doğal günışığı uzunluğunun 15 saate ulaşmasını beklemektir.
Dişi kuşun hormonlarının artmasını sağlamanın en etkin yolu erkek kuşu aynı ortama koymaktır. Erkek, üreme koşullarına ulaştığında, dişinin yanında ayrılmış bir bölmeye konulmalıdır. Bulunduğu yerden dişiye kur yapmak amacıyla ötecektir.
Son dönemde, erkeğe yumurta verilebilir. Dişi kuş yumurta yemek istediğinde, erkek bölmenin arasından dişiyi besleyecektir. Günler geçtikçe, dişi eşleşmeye hazırlanırken, bir yandan da annelik duygusu kazanacaktır.
Burada önemli olan öncelikle erkeğin eşe gelmesini sağlayıp, dişiyi onun hazırlamasını sağlamaktır. Dişinin erkenden eşe gelip boş yumurtlamasını engellemenin en etkin yolu, dişiyi serin bir odada tutmaktır. Diğer bir yol da, karbonhidratı azaltıp yüksek protein içerikli besinler vermektir.
Çevresel Etkenler
Işık, sıcaklık ve beslenme gibi etkenlerin dışında, kuşların bulunduğu ortamın temizliği ve gürültüden arınmışlığı da üreme döneminde oldukça önem taşır.
Dışarıdan gelen gürültü kuşlarda strese neden olabilir. Bunu engellemek amacıyla içeride radyodan veya başka bir kaynaktan müzik açılabilir. Kuşhanede böcek bulunması bazı sorunlara yol açabilir. Bu nedenle de yok edilmeleri gerekmektedir. Kemirgenler yem yiyebilir veya yemlerin üzerine idrar bırakarak E.coli veya Salmonella gibi patojen bakterilerin yayılmasına neden olabilirler.
Fare ve sıçanlar genelde geceleri dolaşırlar. Bu sebeple kuşların uykusun bölebilir ve daha kötüsü, yuvadaki anneyi korkutarak yumurtaların üstünden kalkmasına yol açabilirler. Hatta kuşların ayak parmaklarını kemirebilir, yavru kuşları öldürüp yiyebilirler. Hamamböceği ve karınca gibi böcekler hastalık taşıyabilirler. Kenelerse, kanlarını emdikleri yavruları öldürebilir veya eşe gelmiş dişiyi bozabilirler.

Kuş yumurtalarında ki tasarımlar

Kuşlardaki yaratılış mucizeleri kanatları, tüyleri ya da göç yetenekleriyle sınırlı değildir. Bu canlılardaki olağanüstü tasarımlardan biri de yumurtalarında ortaya çıkar. Bize çok basit gibi görünen tavuk yumurtasının kabuğunda, golf topu girintilerini andıran 15 bin kadar gözenek bulunur. Daha küçük bazı kuşların yumurtaları ise, ancak mikroskop altında görülebilen süngersi bir kabuğa sahiptir.

Bu girintili-çıkıntılı yapılar, kuş yumurtasına büyük bir esneklik kazandırmakta ve darbelere karşı direncini artırmaktadır. Yumurta tam bir paketleme harikasıdır. Gelişmekte olan civcivin gereksinim duyduğu tüm besin ve suyu sağlar. Yumurtanın sarısı, protein, yağ, vitamin ve mineraller içerirken, akı da bir su deposu işlevini görür.
Gelişmekte olan civcivin besine ve suya olduğu kadar oksijen almaya ve karbondioksitini dışarı atmaya da gereksinimi vardır. Civcivin ayrıca bir ısı kaynağına, kemiklerinin gelişmesi için kalsiyuma, suyunun korunmasına, bakterilerin bulaşmasına ve mekanik darbelere karşı bir koruma sistemine gereksinimi vardır. Tüm bu gereksinimleri yumurta kabuğu karşılar. Civciv, kabuk zarlarının iç yüzeyinde bulunan bol damarlı bir katman aracılığıyla oksijen alır ve karbondioksitini atar. Gaz alıp verme, erişkin hayvanlarda olduğu gibi akciğerlerle değil, kabuktaki küçük gözenekler yoluyla olur. Yumurta kabukları, şaşırtıcı ölçüde sağlam olmalarına karşın, çok da incedir. Bu özellik, kuluçkadaki ana ya da babanın ısısının, yumurtanın içine kadar kolayca iletilmesini sağlar.
Gerekli Bir Kayıp
Kuluçka dönemi sırasında, yumurtadaki suyun ortalama %16'sı gözeneklerden dışarı buharlaşarak kaybolur. Biyologlar eskiden bu su kaybının, yumurta kabuğunun hava geçirebilen yapısı nedeniyle zorunlu, ama zararlı bir kayıp olduğunu düşünüyorlardı. Oysa son araştırmalar, bu su kaybının civcivin yumurtadan çıkması için gerekli olduğunu göstermiştir.

Civcivin yumurtadan çıkarken gagasındaki yumurta dişini kullanarak kendisine bir delik açtığı ilk aşamada, fazla oksijene ve başını oynatacak kadar bir boşluğa gereksinimi vardır. Bu gereksinimler, yumurtadaki suyun kaybedilmesi, dolayısıyla yer açılması ve bu açılan yerde daha çok oksijen bulundurulmasıyla karşılanır. Konunun daha da ilginç olan yönü, farklı yumurta kabuklarının su kaybetme oranlarının da, ideal olan % 15-20'lik su kaybını sağlayacak şekilde ayarlanmış olmasıdır. Örneğin, dalgıç kuşu yumurtasının su kaybetme oranı, daha kuru ortamda kuluçkaya yatırılan aynı büyüklükteki bir başka yumurtadan üç kat daha fazladır.
Yumurtadaki Dayanıklılık Tasarımı
Bir yumurta kabuğunun, gaz, su ve ısı işlemini düzenlemesi gerektiği kadar sağlam da olması gerekir. Kabuk, gelişmekte olan civcivi dış darbelere karşı koruyacak ve kuluçkaya yatan annenin ağırlığını kaldırabilecek kadar dayanıklı olmalıdır. Nitekim kuş yumurtalarına baktığımızda, son derece dayanaklı bir biçimde tasarlandıklarını görürüz. Büyük kuşların yumurtaları genellikle sert ve esnek olmayan bir yapıya sahiptir. Daha küçük kuşların yumurtaları ise yumuşak ve esnektir. Tavuk yumurtalarının kabukları sert ve gevrektir ancak yuvada birbirleri üzerine yuvarlandıklarında kırılmaz. Bu tür kabuk, aslında tüm iri yumurtalarda bulunmaktadır. Bu sağlamlık, yumurtayı saldırganlardan korumaktadır. Eğer bu sert ve gevrek kabukları küçük yumurtalarda olsaydı çok çabuk kırılırlardı. Araştırmalar, küçük yumurtalardaki kabukların gevrek değil, ama dayanıklı ve esnek olduğunu göstermektedir. Olası bir darbede esneyebilmeleri onları kırılmaktan kurtarır. Bir kabuğun gevrek ya da esnek yapıda olması, sadece civcivi korumak açısından değil, onun dünyaya geliş biçimi açısından da belirleyici rol oynar. Sert ve gevrek bir kabuktan çıkacak olan civcivin, kafasını ve bacaklarını çıkarmadan önce yumurtanın basık ucunda sadece bir-iki delik açması yeterlidir. Böylece delikleri birleştiren bir takım çatlaklar oluşur ve civciv şapka biçiminde bir kapağı kaldırmakla özgürlüğüne kavuşabilir.

Ülkemizdeki kuş türleri

  • Kerkenez -Falco tinnunculus
  • Ala Doğan -Falco vespertinus
  • Boz Doğan -Falco columbarius
  • Delice Doğan -Falco subbuteo
  • Ada Doğanı -Falco eleonorae
  • Gri Doğan -Falco concolor
  • Bıyıklı Doğan -Falco biarmicus
  • Ulu Doğan -Falco cherrug
  • Gökdoğan -Falco peregrinus
  • Orman Horozu -Tetrao tetrix
  • Huş Tavuğu -Tetrao mlokosiewiczi
  • Urkeklik -Tetraogallus caspius
  • Kınalı Keklik -Alectoris chukar
  • Kaya Kekliği -Alectoris graeca
  • Kum Kekliği -Ammoperdix griseogularis
  • Turaç -Francolinus francolinus
  • Çilkeklik -Perdix perdix
  • Bıldırcın -Coturnix coturnix
  • Sülün -Phasianus colchicus
  • Sukılavuzu -Rallus aquaticus
  • Benekli Sutavuğu -Porzana porzana
  • Bataklık Sutavuğu -Porzana parva
  • Küçük Sutavuğu -Porzana pusilla
  • Bıldırcınkılavuzu -Crex crex Saz
  • Tavuğu -Gallinula chloropus
  • Saz Horozu -Porphyrio porphyrio
  • Sakarmeke -Fulica atra
  • Turna -Grus grus
  • Ak Turna -Grus leucogeranus
  • Telli Turna -Anthropoides virgo
  • Mezgeldek -Tetrax tetrax
  • Yakalı Toy -Chlamydotis undulata
  • Toy -Otis tarda
  • Poyrazkuşu -Haematopus ostralegus
  • Uzunbacak -Himantopus himantopus
  • Kılıçgaga -Recurvirostra avosetta
  • Yengeç Yağmurcunu -Dromas ardeola
  • Kocagöz -Burhinus oedicnemus
  • Çölkoşarı -Cursorius cursor
  • Bataklıkkırlangıcı -Glareola pratincola Kara Kanatlı
  • Bataklıkkırlangıcı -Glareola nordmanni
  • Halkalı Küçük Cılıbıt -Charadrius dubius
  • Halkalı Cılıbıt -Charadrius hiaticula
  • Akça Cılıbıt -Charadrius alexandrinus
  • Moğol Cılıbıtı -Charadrius mongolus
  • Büyük Cılıbıt -Charadrius leschenaultii
  • Doğu Cılıbıtı -Charadrius asiaticus
  • Dağ Cılıbıtı -Charadrius morinellus
  • Küçük Altın Yağmurcun -Pluvialis fulva
  • Amerikan Altın Yağmurcunu -Pluvialis dominica
  • Altın Yağmurcun -Pluvialis apricaria

Kuşların Karşılaştığı Tehlikeler

Her kuşun yaşamak ve neslini devam ettirebilmek için bazı temel gereksinimleri vardır. bunların başında uygun yuva kurma yerleri, yeterli yiyecek ve su bulabilecekleri doğal çevre ve güvenli bir ortam gelir. Özellikle yuva kurma sırasında rahatsız edilmemeleri göçler sırasında da öldürülmeden gidecekleri yere varabilmeleri gerekir.
Kuşlar, yiyeceklerine karışan zehirli sanayi atıkları ve tarım ilaçları yüzünden ölmekte, tankerlerden denize dökülen petrole bulanarak uçamaz hale gelmektedir.
Ancak pek çok kuş türü bu temel gereksinimlerini karşılayamamış, son 300 yılda 70-80 kuş türü bir daha geri gelmemek üzere yok olmuştur. Bu yokoluşun en büyük sorumlusu insandır. günümüzde kuşlara ve genel olarak doğal yaşama yönelik en önemli tehlike doğal çevrenin, yaşama ortamlarının yok edilişidir. Ormanlar kesilmekte ve yakılmakta, sulakalanlar kurutulmakta, bu ortamlardan başka yerlere uyum sağlayamayacak kuş türleri yaşama alanlarının bozulması yüzünden giderek azalmaktadır.
Binlerce kuş, insanlar tarafından avlanarak, yakalanarak bilinçli bir şekilde katledilmektedir. belirli ölçüler ve kurallar içinde yapılan avcılığın yaban yaşamına fazla bir zararı yokken, katliam boyutuna ulaşan avcılık sonucu doğanın kendinş yenileme gücü aşılmakta, av hayvanları her geçen gün azalmaktadır.
Afrika ve Asya'nın ender kuşlarından olan Yılanboyun (Anhinga rufa) yakın zamana kadar ülkemizde de yaşamaktaydı. Fakat Amik Gölü'nün kurutlmasından sonra yok oldu.
Dünyada sadece Fas ve Türkiye'de bulunan Kelaynak (Geronticus eremita) Urfa ilimizin Birecik ilçesinde kuluçkaya yatmaktadır. 1950'lerde sayıları yaklaşık 1200 olan kelaynaklar, 1958'de yapılan yüksek dozda DDT ilaçlaması sonucu hızla azalmıştır. 1990 yılında göçmen popülasyon tükenmiştir. Geri kalan kuşlar üretim istasyonuna bağımlı olarak yaşamaktadırlar.

Kuşların Doğadaki Yeri

KUŞLAR
Kuşların İlginç Dünyası
Yeryüzünde 100 milyardan fazla kuşun yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunlar değişik davranış ve görüntüsü olan 8000'i aşkın türe ayrılır.
Baykuş ve Atmaca yırtıcı kuşlardır; ancak biri gece diğeri gündüz avlanır. Göz kamaştırıcı bir kuş olan İbibik'in aksine Bülbül, sade görünüşlüdür ama ötüşü güzeldir.
Gugukkuşu başka tür kuşların yuvalarına yumurtalar, çıkan yavruları da yuvanın asıl sahipleri besler. Başka kuşlar; örneğin kazlar iyi birer ana-babadır; yavrularını aylarca gözetirler.
Karasağan gibi bazı bazı kuşlar iyi uçucudurlar; oysa Mezgeldek gibiler koşmada, Küçük batağan gibiler yüzme ve dalmada ustalaşmışladır.
Kuşların Temel Özellikleri
Kuş tüyü, birbirinin içine girmiş küçük parçalardan oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. Tüylerin sağlıklı olması, kuşun bunları gagasıyla düzenli olarak taramasına bağlıdır.
Canlılar dünyasında sadece kuşların tüyü vardır. En dıştaki tüyler uçmaya yarar ve gövdenin ıslanmasına engel olur. Daha içtekiler ise vücudu sıcak tutar.
Kuşların uçarken gösterdikleri çeviklik ve hız, kanat biçimlerine göre değişir. Hızlı uçuşlar için uzun ve sivri kanatlar gerekirken havada uzun süre kalabilmek için geniş olanlar yararlıdır.
Kuşlar çiftleşmeden önce birbirlerine kur yaparlar. Leyleklerin gagalarını takırdatmaları buna güzel bir örnektir.
Yeni doğan yavrular genellikle çıplak ve tüysüzdür. Tüyler çıkıp da uçma öğrenilene kadar ana ve babalar yavruları yuvada besler.
Bazı kuşların yuvaları karmaşık bir yapı özelliği gösterirken, kimi kuşlar hiç yuva yapmaz. bazı sukuşları yumurtalarını kumsallardaki çakılların üzerine bırakır. Dişi, tüm yumurtalarını yumurtlayınca, üzerlerine oturarak kuluçkaya yatar; böylece yumurtaları sıcak kalır ve civcivleri gelişebilir.
Kuşların Çevreye Uyumu
Bütün Kuşlar en iyi yararlanabilecekleri şekilde çevreleirne uyum gösterirler. Özellikle gaga ve pençeleri bu uyumun iyi birer göstergesidir.
Sağanlar zamanlarının çoğunu havada geçirirler. Uzun kanatları ve kısa bacakları vardır. Küçük, kısa gagalarıyla uçan böcekleri yakalarlar.
Ağaçkakanlar ağaçlardaki böcekleri bulmak için kuvvetli gagalarını keski gibi kullanırlar. Önce iki, arkada iki parmak olacak şekilde gelişen pençeleri de ağaç gövdelerine tutunmalarına yarar.
Florya'nın tohum yemeye uygun gagası kısa ve kalındır. bütün öteki tüneyen kuşlar gibi ayakları konduğu dalı kendiliğinden sıkıca kavrar, böylece rüzgarda ya da uyurken aşağıya düşmez.
Ördekler perdeli ayaklarıyla yüzer ve beslenmek için dalarlar. Çulluklar ise ince gagalarını çamurlara daldırıp besin ararlar.
Yırtıcı kuşların pençelerinde, avlarını yakalayıp taşıyabilecekleri kanca gibi tırnaklar vardır. Gagaları da etleri koparabilecek kadar güçlüdür.
Kuşların Göçü
Bazı kuşlar sonbaharda, çevre koşullarının mevsimlik değişimleirne uyum sağlamak için daha bol besin bulabilecekleri ılıman bölgelere doğru yola çıkarlar. türkiye bazı önemli göç yollarının yer aldığı bir ülkedir.
Kırlangıçlar Güney Afrika'dan dönüşlerinde eski yuvalarını bularak tekrar kullanırlar.
Turna gibi bazı kuşlar göç ederken düzenli, genellikle "V" şeklinde göç katarları oluştururlar.
Bilim adamları, kuşların yönlerini nasıl böylesine doğru saptayarak göç ettiklerini araştırmaktadır. kuşların yön bulmak için güneşi, ayı ve yıldızları kullandıkları bilinmekte, ayrıca dünyanın manyetik alanına karşı da duyarlı oldukları sanılmaktadır.
Göç, kuşlar için tehlikeli bir olaydır. kuvvetli rüzgarlar onları yollarından saptırır, sis yön bulmalarını güçleştirir, şiddetli kar ise kuşların soğuğa yenik düşmelerine yol açar.
Kuşların Doğadaki Yeri
Kuşların doğadaki dengenin korunmasına büyük önemi vardır. Örneğin yırtıcı kuşlar fare, tavşan gibi kemirgen hayvanları avlayarak çoğalmalarına ve ekinlere zarar vermeleirne engel olurlar. Pek çok böcekçil kuş da (Sinekkapan, Kırlangıç vb.) böceklerin aşırı çoğalmalarını önler.
İnsanın beslenmesinde önemli bir yeri olan tavuk, anavatanı Güneydoğu asya olan Kırmız Orman tavuğu'ndan türemiştir.
Tohum ve meyvelerle beslenen kuşlar, yedikleri bitki tohumlarını uzak yerlerde, dışkılarıyla birlikte atarak bitkilerin çoğalmalarına ve yayılmalarına neden olurlar.
Kuşlar ayrıca çevremize çeşitliklik ve güzellik katar; şair, fotoğrafçı, müzisyen ve diğer sanatçılara esin kaynağı olarak, bilim adamlarına da doğanın sırlarını çözmeye yardımcı canlılar olarak faydalıdırlar

Kuşların Göçü

Bazı kuşlar sonbaharda, çevre koşullarının mevsimlik değişimleirne uyum sağlamak için daha bol besin bulabilecekleri ılıman bölgelere doğru yola çıkarlar. türkiye bazı önemli göç yollarının yer aldığı bir ülkedir.
Kırlangıçlar Güney Afrika'dan dönüşlerinde eski yuvalarını bularak tekrar kullanırlar.
Turna gibi bazı kuşlar göç ederken düzenli, genellikle "V" şeklinde göç katarları oluştururlar.
Bilim adamları, kuşların yönlerini nasıl böylesine doğru saptayarak göç ettiklerini araştırmaktadır. kuşların yön bulmak için güneşi, ayı ve yıldızları kullandıkları bilinmekte, ayrıca dünyanın manyetik alanına karşı da duyarlı oldukları sanılmaktadır.
Göç, kuşlar için tehlikeli bir olaydır. kuvvetli rüzgarlar onları yollarından saptırır, sis yön bulmalarını güçleştirir, şiddetli kar ise kuşların soğuğa yenik düşmelerine yol açar.

Kuşların Çevreye Uyumu

Bütün Kuşlar en iyi yararlanabilecekleri şekilde çevreleirne uyum gösterirler. Özellikle gaga ve pençeleri bu uyumun iyi birer göstergesidir.
Sağanlar zamanlarının çoğunu havada geçirirler. Uzun kanatları ve kısa bacakları vardır. Küçük, kısa gagalarıyla uçan böcekleri yakalarlar.
Ağaçkakanlar ağaçlardaki böcekleri bulmak için kuvvetli gagalarını keski gibi kullanırlar. Önce iki, arkada iki parmak olacak şekilde gelişen pençeleri de ağaç gövdelerine tutunmalarına yarar.
Florya'nın tohum yemeye uygun gagası kısa ve kalındır. bütün öteki tüneyen kuşlar gibi ayakları konduğu dalı kendiliğinden sıkıca kavrar, böylece rüzgarda ya da uyurken aşağıya düşmez.
Ördekler perdeli ayaklarıyla yüzer ve beslenmek için dalarlar. Çulluklar ise ince gagalarını çamurlara daldırıp besin ararlar.
Yırtıcı kuşların pençelerinde, avlarını yakalayıp taşıyabilecekleri kanca gibi tırnaklar vardır. Gagaları da etleri koparabilecek kadar güçlüdür.

Kuşların Temel Özellikleri

Kuş tüyü, birbirinin içine girmiş küçük parçalardan oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. Tüylerin sağlıklı olması, kuşun bunları gagasıyla düzenli olarak taramasına bağlıdır.
Canlılar dünyasında sadece kuşların tüyü vardır. En dıştaki tüyler uçmaya yarar ve gövdenin ıslanmasına engel olur. Daha içtekiler ise vücudu sıcak tutar.
Kuşların uçarken gösterdikleri çeviklik ve hız, kanat biçimlerine göre değişir. Hızlı uçuşlar için uzun ve sivri kanatlar gerekirken havada uzun süre kalabilmek için geniş olanlar yararlıdır.
Kuşlar çiftleşmeden önce birbirlerine kur yaparlar. Leyleklerin gagalarını takırdatmaları buna güzel bir örnektir.
Yeni doğan yavrular genellikle çıplak ve tüysüzdür. Tüyler çıkıp da uçma öğrenilene kadar ana ve babalar yavruları yuvada besler.
Bazı kuşların yuvaları karmaşık bir yapı özelliği gösterirken, kimi kuşlar hiç yuva yapmaz. bazı sukuşları yumurtalarını kumsallardaki çakılların üzerine bırakır. Dişi, tüm yumurtalarını yumurtlayınca, üzerlerine oturarak kuluçkaya yatar; böylece yumurtaları sıcak kalır ve civcivleri gelişebilir.

Kültür tarihi ve kuşlar

Çağdaş arkeoloji, yanlızca maddesel kültür ürünleriyle ilgilenmez; kültürleri yaşadıkları doğal çevreyle birlikte de ele alır. Bunun için arkeolojinin iş birliği yaptığı bilim dallarına her geçen gün yenileri katılmaktadır. Şüphesiz ki bu bilim dallarının incelediği konular da kazı alanlarından çıkmaktadır. Örneğin bir kazıda bulunan kemikleri arkeozoolog, bitkileri arkeobotanist ve maden nesneleri de arkeometallurjist inceler.
Dünya tarihinde bilinen en eski kuş betimlemesi Chauvet Mağarası'ndadır. Yaklaşık 30-35 bin yıl öncelerine ait olan bu kuş pek çok yerde bir baykuş olarak tanımlansa ve genel olarak öyle sayılabilse de, kulak tüylerinin varlığından dolayı, olasılıkla bir Puhu’dur. Kulak tüyleri olan diğer baykuş türleri İshakkuşu ve Kulaklı Orman Baykuşu’dur. Chauvet Mağarası’ndaki puhunun sırtı çizilmiştir ve/fakat yüzü tam olarak arkasına dönüktür. Bu baykuşların kafalarını 180 derece çevirebilmeleriyle ilgili de en eski betimdir.
Neolitik Çağ’ın başlamasıyla birlikte şimdilik bildiğimiz betimlenen kuş türü sayısı da artar. Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ yerleşimleri olan Nemrik, Jerf el Ahmar ve Nevali Çori’de yırtıcı kuş betimlemeleri ortaya çıkar. Aynı döneme ait Göbekli Tepe’deki taş stellerin üzerinde de kuş betimlemeleri vardır.
Kuşların belki bir ağ ile yakalanmasının betimlendiği sahne oldukça ilginçtir. Yine Göbekli Tepe’de bulunan stellerin üzerinde çeşitli hayvanlarla birlikte bir de “olası” leylek betimi vardır. Çanak Çömlekli Neolitik Çağ’da Çatal Höyük mabetlerindeki akbaba betimlemeleri olasılıkla ölümün sembolü olarak duvarlara çizilmişlerdir. Burada betimlenen kara akbabaların başsız insanlara saldırıyormuş gibi betimlenmiş olması ölü/ölü atayla ilgili ayinlerde, cesedin üzerindeki etlerin önce akbabalar tarafından temizlendiğini ve cesedin ondan sonra gömüldüğünü anlatıyor olabilir.
Kalkolitik Çağ’da betimlenen kuşlar bahri, kaşıkçı, flamingo, leylek, kuğu, akbaba, kumru ve puhudur. Halaf kültürünün gerek yayıldığı alan ve gerekse etkileşim kurmuş olabileceği alanlar içinde, kuşların belki yüz binlerce yıldır süren Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasındaki göçlerinin izlenebileceği alanlar da vardır. Bu durumda çanak çömlekte betimlenen kuşların sadece yerel özelliklerden çok, tüm Eski Dünya’nın ekolojisini yansıtması olasıdır.
Kuş bezekleriyle bezenen çanak çömleklerin bazılarında, betimlenen kuş cinslerinin ve hatta türlerinin saptanabilmesi, şüphesiz, çevrenin iyi gözlemlenmiş ve bu gözlemlerin ayrıntılı bir şekilde çanak çömleğe çizilebilmiş olmasından dolayıdır. Bundan yola çıkarak Halaf kültürü topluluklarının, çevrelerini iyi tanıdıklarını ve gözlemlerini ayrıntılı bir şekilde yansıtabildiklerini düşünmemiz yanlış olmayacaktır. Diğer yandan önemli bir sonuç da tanımlanabilen sekiz kuş türünden dördünün (flamingo, kaşıkçı, bahri, kuğu) göller ve sazlıklar gibi sulak alanlarda yaşamakta oluşudur. Bu da Halaf topluluklarının sulak alanlarla olmuş olan ilişkisinin anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Sonuç olarak, bir kültürün ilişki içinde olduğu kuşların tanınması, o kültürün yaşadığı doğal ortam, besin ekonomisi, çevresiyle olan ilişkileri ve mitolojik öğelerinin anlaşılmasına olanak sağlayabilir.
Tunç Çağlarına ait çanak çömlekler üzerinde betimlenen kuş türleri şunlardır: kaşıkçı, flamingo, leylek, ördek, kuğu, akbaba, kumru/güvercin ve baykuş.
Kuşlar Sümer mitolojisinde önemli bir yere sahiptirler. Gilgameş’in sözde babası Uruk kralı Emmekar bir falcıdan kızının doğuracağı çocuğun kendisini öldürüp krallığı elinden alacağını duymuş. Bunun üzerine kral kızını bir kuleye kapattırmış ve yanına da bir bekçi koymuş. Fakat kız yine de hamile kalmış ve doğan çocuğu gören bekçi kraldan korkarak çocuğu, yani Gilgameş’i kuleden aşağıya atmış. O sırada kulenin altından bir kartal geçmekteymiş. Çocuğun düştüğünü gören kartal onu özenle alıp bir bahçeye bırakmış.
İlk kez Sümerlerin yazdığı Tufan efsanesinde de kuşların önemli bir rolü vardır. Tufan bittiğinde, çevrede bir kara parçasının bulunup bulunmadığını anlamak için önce bir güvercin uçurulmuş, konacak yer bulamayan güvercin geri dönmüştür. Bunun üzerine bir kırlangıç bırakılmış, fakat o da aynı nedenden geri dönmüştür. En son olarak, bir karga uçurulmuştur ve karga konacak bir yer ve yiyecek bulduğu için geri dönmeyince çevrede bir kara parçasının olduğu anlaşılmıştır.
Boğazköy, Kuşaklı ve Keban baraj gölü çevresinde yapılan kazılarda ortaya çıkan metinlere dayanılarak, Hititlerin kuşlardan kaz, keklik, birkaç tür ördek, kartal, şahin ve turnayı tanımladıkları bilinmektedir. Yunan mitolojisinde baş tanrı Zeus’un alametlerinden birisi kartaldır. Bu dönemden sonra kuşların kanatlarını, çoğunlukla gökyüzünde olduğu düşünülen tanrılardan haber getiren meleklerin sırtında görmeye başlarız ve bu betim günümüzde de sürer. Tanrılar hep yukarıdadır ve insan hep aşağıdadır; onlara ulaşmak için kanat ve uçmak gerekir. Uçağın, roketlerin icadından önce insanlar için en ulaşılmaz alanlardan biri de gökyüzüydü ve belki de bu yüzden kuşlar hep tanrıyla insan arasındaymış gibi düşünüldü.
Hıristiyanlık’ta da kuşlar önemli simgelerdir. Örneğin güvercin kutsal ruhu simgeler. Bu konuda çok iyi bir betimlemeyi ressam Michelangelo’nun Yahya’nın İsa’yı vaftiz ederken betimlediği resimde görebiliriz: Bu resimde kutsal ruh, bir güvercin şeklinde Yahya ve İsa’nın üzerlerinden uçmaktadır. El Greco da, “Cebrail’in Meryem’e Haber Getirmesi” adlı tablosunda melek Cebrail’i kanatlı olarak resmetmiştir. Ayrıca İncil’in çeşitli yerlerinde yaklaşık 25’ten fazla yerde kuşlardan söz edilmiş ve akbaba yenmesi yasaklanmıştır. İslam efsanelerinde de kuşlardan sıkça söz edilmiştir. İslam’a Sümer efsanelerinden girdiği anlaşılan Tufan efsanesi İslam’da biraz daha değişiktir. Nuh’un yaptığı geminin başı ve arkası bir horozu andırmaktadır ve genel olarak gövdesi kuşa benzemektedir. Bu geminin en altına dört ayaklı hayvanlar, ortasına insanlar ve en üst katına da kuşlar konmuştur. Bu, İslam’da da tanrının yukarıda olduğu ve kuşların tanrıyla insan arasında olduğunun düşünüldüğünü göstermektedir. Nuh Tufanı olarak bilinen tufan efsanesinin sonunda Nuh, yine bir kara parçasına yakın olup olmadıklarını anlamak için kuşlardan yararlanır. Fakat artık uçurulan kuşların sıralaması değişmiştir; önce karga uçurulur. Fakat karga suda yüzen bir leşe konduğu için geri dönmez ve daha sonra güvercin uçurulur. Güvercin ayaklarında yosun, ağzında zeytin dalıyla gemiye döndüğünde karanın yakın olduğu anlaşılır. Bunun üzerine tanrı bu fedakarlığı dolayısıyla güvercinin boynuna bir nişan takar (İslam Ansiklopedisi: “Nuh”).
Yaygın olarak bilinen bir başka İslam efsanesi de peygamber Muhammet’in düşmanlarından kaçarken saklandığı mağarayla ilgilidir. Efsaneye göre, Muhammet mağaraya girip saklandığında bir örümcek hemen mağaranın girişine ağ örmüştür ve bir güvercin de mağara içindeki yuvasında bulunur. Bunları gören düşmanları mağarada kimsenin olamayacağını düşünümüştür. Müslümanlar, kuşlara olan bu borçlarını yaptıkları büyük yapılardaki kuş köşkleriyle ödemeye çalışmışlardır. Osmanlı mimarisinin özellikle 18 ve 19. yüzyıl eserlerinde bu tür kuş köşklerini görmek hala mümkündür.
Çağdaş sanatta kuşların ne kadar büyük bir yer tuttuklarını anlatmak ne yazık ki, bu küçük yazıda mümkün değildir. Ancak, burada iki örneğe değinebiliriz. Hollandalı ressam Van Gogh’un intiharından önce yaptığı son resmin, bu konuda bazı tartışmalar sürse de, “Buğday Tarlası ve Kargalar” olduğu düşünülmektedir. 1890’da çizilen bu resimde fırtınalı bir gökyüzünde uçuşan kargalar vardır. Van Gogh şöyle yazmıştır: “Kafesteyim, bir kafesteyim ve ihtiyacım olan her şey yanımda, aptallar! İsteyebileceğim her şeye sahibim! Ah sevgili tanrım, özgürlük istiyorum, yani diğer kuşlar gibi bir kuş olmak.”. Bu yazının da gösterdiği gibi, kuşlar çok zaman özgürlüğün de simgesidir.
Çağdaş sanatla ilgili bir diğer örnek de, Picasso’nun yapıtlarıdır. Picasso’nun Türkiye’de de sergilenmiş seramiklerinin arasında baykuş ve ördek betimleri de vardır. Çocukluğunda yaptığı resimlerde sık sık güvercinlere yer veren Picasso, güvercinin evrensel bir barış simgesi olmasında önemli rol oynamıştır. 1949’da, yaptığı bir güvercin resminin üyesi olduğu Fransız Komünist Partisi’nce hazırlanan “Dünya Barış Kongresi”nin afişinde kullanılmasından sonra Picasso, doğan kızına “güvercin” anlamına gelen “Paloma” adını koymuştur.
İnsanların kuşları simge olarak kullanmalarını tarihin her döneminde görebiliriz ve bu simgelerden yola çıkarak bazen toplumların yaşadıkları doğal çevreyle ilgili bilgiler, bazen de mitolojilerini öğrenebiliriz. Bugün de bu tür simgeler kullanılır. Pek çok ülkenin ordularının simgesi, gücü simgeleyen kartaldır. Kartal Roma İmparatorluğu’nun simgesi olduğu gibi, bugün de Amerika’nın simgesidir. Eski Mısır’da şahinlerin güneşle ilgili oldukları düşünülürdü ve bugün de pek çok toplum şahinlerin ruhlarla ilgili olduğunu düşünür. Bugün şahin, Asyalı toplumların çoğunda bir prestij sembolüdür.
Betimlenen en eski kuş olan baykuş, Yunan mitolojisinde Athena’nın simgesidir. Bugün çoğunlukla kötülükle ilgili olarak düşünülür; hatta Meksika’da şeytanın simgesi olarak görülür. Yine de Meksika’nın da dahil olduğu, dünyanın pek çok yerinde insanları baykuş bibloları biriktirir.
Doğadaki leşleri yiyerek, bulaşıcı hastalıkların yayılmasına engel olan akbabalar, çoğunlukla ölümle ilgili olarak düşünülür. Eski Mısır’da büyüsel güçleri olduğuna inanılan akbabalar, İnkalar için tanrılara mesaj götüren bir kuştur.
Güvercinler dünyanın her yerinde barışın sembolüdürler. Pek çok din için kutsal sayılırlar. Sembolizmde güvercin ya da kumruların önem kazanmasının bir nedeni de insanlarla birlikte, şehirlerde yaşamalarıdır. Güvercin ve kumru betimlerinin ortaya çıkışını hem şehirleşmenin bir aşaması olarak görebiliriz, hem de, bu kuşların insanlarla birlikte yaşama alışkanlıklarını ne zaman kazandıklarını bu betimlerden yola çıkarak saptayabiliriz.
Tarih öncesine genel olarak baktığımızda, insanın betimlediği yaklaşık on tür kuş kuş olduğunu, bunlardan altısının sulak alanlarda yaşayan kuşlar olduklarını, üçünün yırtıcı kuşlar olduklarını görürüz. Paleolitik Çağ için şimdilik bilinen yalnızca bir kuş betimi olsa da, betimlenen kuş türü sayısının Neolitik Çağ’la birlikte arttığını söyleyebiliriz. Bu artışın Neolitik Çağ’ın daha iyi bilinmesinden dolayı olmadığını kabul edersek, Neolitik Çağ’ın simge kullanımı konusunda da yenilikler getirdiğini düşünebiliriz.